Birçok insan terapiye gelirken zorlanır. Aslında terapi bir taleptir. Yardım alma talebi ve kendini ötekine açabilme cesaretidir. Bu kolay bir iş değil ve bunu yapmakta zorlanan kişiler genelde hayatında herhangi bir olayda da bir başkasından yardım talep etmekte zorlanıyor olabilirler. Kendinizi bu açıdan değerlendirme fırsatınız oldu mu hiç? Siz günlük yaşamınızda bir ihtiyacınıza karşılık ( fiziksel, duygusal) bir başkasından yardım talep eder misiniz? Edebilir misiniz? Talep etmek istediğinizde nasıl hissedersiniz? Heyecan, kaygı, korku yada vücudunuzda bir belirtisi olur mu? Talep etmek bir anlamda da bağ kurma çabasıdır. Bağ kurmak ise en temel ihtiyaçlarımızdandır. Bağ kurmayı daha anne karnında benliğimize işlemeye başlarız ve doğumdan sonra da bu devam eder. Bilimsel çalışmalar 3 yaşına kadar temel bağlanma örüntümüzün oturduğunu gösteriyor. Daha bir bebekken ihtiyacımızın karşılanabilmesi için ağlamaya başlarız ki bakım verenimiz bizi duysun, görsün ve fiziksel veya duygusal ihtiyacımızı karşılasın. Yani talepte bulunmak aslında bebeklikten itibaren hayatta kalabilmek için yaptığımız ve yapmak zorunda olduğumuz bir eylemdir. Talep edip, karşılık buldukça o ilişkide kendimizi güvende hisseder ve bağ kurarız. Bebeklik veya çocukluk dönemimizde ihtiyaçlarımız bakım verenimiz tarafında karşılanırken, yetişkinlik döneminde ise artık ipler bizim elimizdedir ve ihtiyaçlarımızın karşılanması için bebekken ağlayarak yardım isterken yetişkin olduğumuzda konuşarak, kendimizi ifade ederek ve açıkça ihtiyacımızı söyleyerek karşılayabiliriz. Ve ihtiyaçlarımızı karşılayamazsak bu boşluğu farklı şekillerde doldurmaya başlayabiliriz. Talep etmek, edebilmek bir ihtiyaç karşılayabilme ihtiyacıdır ve hayatta kalmaya devam edebilmemiz için, hayatımızı daha verimli, sağlıklı yaşayabilmemiz için gereklidir. Bazen de ihtiyaçlarımızı profesyonel kişiler ile görüşmemiz gerekir. Yani kendimiz için yardım talep edebilmemiz gerekir. Bir kalp hastasının kalp doktoruna gidip yardım talep etmesi, saçına bakım yaptırmak isteyen birinin bir kuaföre gidip yardım talep etmesi, ekmek yemek isteyen kişinin bir fırına gidip fırıncıdan ekmek talep edip alması gibi benliğimize, ruhumuza dair ihtiyaçlarımızda da alanında bir uzmandan yardım talep etmek doğal bir ihtiyaç karşılama biçimidir.
Bağımlılık Ve Bağlılık
Bağımlılık günümüzde çok sık duyduğumuz bir kelime. Bağımlılığın çeşitli kategorileri var ve ciddi zararlar doğuran bir yanı da var. Peki ya ilişkisel bağımlılıklar? Bu bir bağımlılık mıdır? Yoksa bağlı hissetme ihtiyacı mıdır? İçinde bulunduğumuz yüzyılda bireyselleşmeye dair sıkça yazılar yazılıp, yorumlar yapılıyor. Bireyselleşme oldukça övülürken, bir topluluğa bağlı olma ihtiyacı ise yeriliyor. Göz ardı edilen bir durum var ki insanoğlu yardımlaşarak hayatta kalabilir. Bir gruba ait hissetme ihtiyacımız vardır ve bu ihtiyacımızı gidermeye çalışmak çok doğalken bir gruba bağlı hissetme ihtiyacı artık utanç hissettirmeye başlamış durumda. Bu utanç duygusundan kurtulmak için bir çok birey insan olmanın doğal bir getirisi olan bir grup içinde var olma ihtiyacını görmezden gelerek yeryüzünde bir başına yaşamaya çalışmaya çaba sarf ediyor. Bunun olmadığını, olamadığını gördükçe de utanç daha fazla artıyor ve bu utanç duygusu derinleşerek yetersizliğe dönüşüyor. Halbuki zaten en başta verilen ‘’ ben kendime yeterim’’ çabası zaten sonuç vermeyecek bir duruma emek harcamaktır ve bunu gerçekleştirememek normal olandır. Çünkü insanların birbirlerine ihtiyacı var. Birbirimize ihtiyacımız var. Öğrenirken, ağlarken, gülerken, çabalarken, hasta olduğumuzda, güzel bir anı kutlarken bir başkasına ihtiyaç hissederiz. Bir başkasını bulamadığımızda ise üzüntü meydana gelir. Çünkü ulaşmak ve ulaşılmak isteriz. Bir başkasına bağımlı olmaktan ziyade bağlılık oluşturabilmek aslolandır. Bağlılık ise ulaşılabilir olmak ve bir başkasına ulaşabilmek ile olabilir. Duygusal paylaşım, fiziksel paylaşım, sosyal paylaşım ağıdır. Başkasına ulaşabilme, yardım alabilme ihtiyacımızı karşılayamadığımız durumlar çoğalırsa ve bunu çok sık yaşamaya başlamışsak bu sefer kendi benliğimizde bazı sinyaller belirmeye başlar. Bu eksikliği telafi edebilmek için başka alanlarda bu ihtiyacımızı gidermeye yöneliriz ve belki de artık ulaşılabilir bulduğumuz kişiye, nesneye bağımlı hale geliriz. Beki de bu durum karşılayamadığımız başka bir ihtiyacımızı karşılayabilme çabasıdır. Bir başkasına karşı ulaşılabilir olmak ve bir başkasına ulaşabilmek yani bağlılık oluşturabilmek, bağ kurabilmek ve bu bağda kendimizi güvende hissetmek insan olmanın en temel ihtiyacıdır.
KÜLTÜREL- DİNİ DEĞERLER VE İLİŞKİLER
Her insan büyürken büyüdüğü ortamın, bakım verenlerinin (ki bu çoğunlukla anne ve baba olur) kendisine kattığı kültürel ve dini değerleri alır. Yetiştiğimiz ortamda edindiğimiz dini ve kültürel değerler yetişkinlik dönemimizdeki yaşantımızı, ilişki kurma biçimimizi doğrudan etkiler. Bu etki arkadaşlık, iş ve çift ilişkimize de yansır. Hatta içinde bulunduğumuz toplumda var olma şeklimize de yansır. Bu sebeple büyürken öğrendiğimiz değerler yetişkinlik dönemimiz için oldukça önemlidir. Yetişkinlik dönemimizde, çocukken büyüdüğümüz kültürel ortamdan ayrılıp başka bir alana geçiş yaptığımızda (ki bazen ülke değiştirmek olabilir, bazen şehir değiştirmek hatta mahalle değiştirmek olabilir bazen de başka kültürden biriyle bir çift ilişkisi yaşamak olabilir) çatışmalar meydana gelebilir. Bu bir uyum sürecidir. İnsanoğlu kendini ‘’ait hissetmek’’ ister. Bu bir güven arayışıdır ve oldukça normaldir. Bildiğimizin, öğrendiğimizin dışında bir alana yelken açtığımızda kendimizi ait hissetmeyiz ve güvensiz hissettiğimiz bir alanda olduğumuza dair inançlarımız ortaya çıkar. Bazen de kendi kültürümüzden ve inancımızdan öğrendiklerimiz, yeni bulunduğumuz alanda eleştirel karşılanabilir. Karşı tarafın bizi anlamadığı, eleştirdiği ve bize ait olanı istemediği durumlarla karşılaşabiliriz. Peki büyürken karşılaştığımız sorunları nasıl ve ne şekilde çözmeyi öğrendik? Otoriteye karşı konuşmamıza izin veriliyor muydu yoksa her zaman sessiz ve ‘’uslu’’ bir çocuk olmamız mı söylendi? Peki ya duygular? Duygularımızdan bahsetmeye ağlamaya, öfkelenmeye, mutluluğumuzu ifade edebilmeye izin var mıydı yoksa ne zaman duygularımızı belli etsek dışlandığımız veya cezalandırıldığımız bir ortamda mı büyüdük? Bu sorulara verdiğimiz cevap şu anda yaşadığımız sorunlara nasıl cevap verdiğimizi de gösterir. Öğrendiğimiz iletişim kurma şekli, sorun çözme şekli ait hissetme ve güvende hissetme ihtiyacımızla ilişkilidir. Şu anda tam da içinde bulunduğum kültüre, alana ait hissetmek istiyor muyum? İstiyorsam ait hissetmem için ihtiyacım olan nedir ve bunu nasıl sağlayabilirim? Sorusunun yanıtı ait ve güvende hissetme ihtiyacımızın ilk basamağı olabilir. Kendi değerlerimden getirdiklerimle günümüzde ve içinde bulunduğum alanda nasıl var olabilirim? Bu sorunun cevabı için öncelikle kendimizden başlamalı ve kendi değerlerimize, kendi yetiştirilme şeklimize, ailemize, kökenimize, ait hissettiğimiz yere doğru bir yolculuğa çıkmamız gerekir.
Duygularım ve Ben
Duyguların nasıl yaşandığı ilişkilerdeki döngüyü etkiler.
İlişkideki bireyin partnerinin yaşadığı duyguya verdiği tepki partner ilişkisini etkiler.
Bir bebeğin yaşadığı duyguya annesinin verdiği tepki anne- bebek ilişkisini etkiler.
Bir çocuk yetiştirmek- Bir insan yetiştirmek
Bir bebeğin yetişkin yaşamında sağlıklı ilişkiler kurabilmesini sağlayan faktörlerden bir tanesi de büyürken anne ve babasından / bakım verenlerinden gözlemlediği iletişim şekilleridir.
Anne İçin En Önemlisi
Anne sütü bebeğin en temel gıdasıdır çünkü içerisinde diğer sütlerde yeteri kadar bulunmayan besinler yer alır ve bu besinler bebeğin bağırsak florası ve bağışıklık sistemi için önemlidir.
Annenin sütünün gelmesi, bebeğini sağlıklı bir şekilde doyurabilmesi için ruhsal olarak kendini iyilik halinde bulundurması gerekir.
Hamile ve Doğum Psikoterapisti Kimdir? Neler çalışılır?
Gebe kalmadan önce kadın ve erkeğin ebeveyn kalma sebeplerini araştırır. Anne baba rolüne geçmeye hazırlık gebe kalmadan önce başlarsa daha kaliteli bir doğum süreci ve doğum anı , doğum sonrası yaşanabilir.
Çocuğun Seni Üzer Mi ?
Anne babasını hiç üzmeyen, ebeveyni ne isterse yapan, akşam olunca hemen uyuyan, yapma deyince yapmayan, kardeşiyle kavga etmeyen, anne babaya saygıda kusursuz çocuklar. Ne güzel değil mi? Rüya gibi…
Kavgamız iletişim şeklimiz mi?
Bazen iletişimi kavga yoluyla sağlarız. Belki de yüksek ses kullanarak var olmayı öğrenmiş olabiliriz. Haklı çıkmayı, haklı olduğumuzu karşı tarafa göstermeyi ancak yüksek tonda olursak yapabileceğimizi öğrenmişizdir.